Anayasa Mahkemesi’nin 20.02.2024 tarihli 32466 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 18.10.2023 tarihli 2018/16871 başvuru numaralı kararında idarenin tutarlılığı bakımından yapılmış olan değerlendirmede başvurucunun eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna hükmedilmiştir.
Karar, temelde başvurucunun Süleyman Demirel Üniversitesi'nde doktora programını tamamlamasının ardından doktora diplomasının iptal edilmesi hakkındadır. Başvurucu Hacettepe Üniversitesi’nden lisans, Fatih Üniversitesi’nden yüksek lisans derecelerini aldıktan sonra, 2011-2012 eğitim öğretim yılında Gürcistan Uluslararası Karadeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora programına başlamış, 2012-2013 eğitim öğretim yılında Süleyman Demirel Üniversitesi’ne yatay geçişle kabul edilmiştir. Bu programdan 07.05.2015 tarihli Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu kararıyla mezun olup Ardahan Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu’nda yardımcı doçent olarak görevine başlamıştır.
Süleyman Demirel Üniversitesi’nde, Gürcistan Uluslararası Karadeniz Üniversitesi’nden yapılan yatay geçişlerin mevzuata uygunluğuna dair 01.03.2016 tarihinde başlatılan incelemede kapsamında başvurucunun doktora yeterliliği de irdelenmiş olup aranan şartlardan seminer dersini almamış olduğu gerekçesiyle doktora mezuniyetinin iptaline karar verilmiştir. İlgili ders Süleyman Demirel Üniversitesi Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’nde (‘Üniversite Yönetmeliği’) öngörülmektedir.
Başvurucu, söz konusu inceleme kapsamının yatay geçişlerin mevzuata uygunluğu olduğunu ve tesis edilen iptal işleminin bunun genişletilmesine dayandığını ileri sürmüştür. İkinci olarak ise, Üniversite Yönetmeliği’nin özel nitelikteki hükümlerle genel nitelikteki Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği düzenlemelerini daraltıcı şart getiremeyeceğini öne sürmüştür. Eksikliğin kendi kusurundan kaynaklanmadığını belirterek 11.05.2016 tarihli Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu kararının iptali talebiyle dava açmıştır.
İlk derece mahkemesi, doktora programındaki seminer dersinin genel Lisansüstü Eğitim ve Öğretim Yönetmeliği’nden kaynaklanan yetkiye dayanarak getirildiği ve başvurucuyla aynı dönemde mezun edilen doktora öğrencilerinin beş kişi hariç tamamının seminer çalışmasını başarıyla tamamladığı tespitlerini yapmıştır. Bu bakımdan mevzuatta açıkça öngörülen bu şart eksikken kişinin yeterlilik ve tez önerisi aşamalarına alınmasının idarenin açık hatası olduğu belirlenmiştir. İlgili işlemler kişiler yönünden kazanılmış hak doğurmayacağından, doktora mezuniyetinin iptal edilmesinde hukuka ayrılığın söz konusu olmadığı kararına varılmıştır.
Başvurucunun devamında yaptığı istinaf ve temyiz başvuruları, 30.11.2017 ve 19.03.2018 tarihlerinde reddedilmiştir.
Anayasa Mahkemesi başvuruyu Anayasa’nın 42. Maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkına idare tarafından yapılan müdahalenin 13. maddede öngörülen şartlara uygunluğu bakımından incelemiştir.
Başvurucu mezun olduğu dönemde yürürlükte olan ve Üniversite Yönetmeliği’ne kıyasla üst norm niteliği taşıyan Lisansüstü Eğitim Yönetmeliği uyarınca doktora aşaması bakımından ilgili şartın aranmaması gerektiğini iddia etmiştir. Ayrıca, kendisinin bu konuda bilgilendirilmediğini ve idarenin eylemi bakımından bir kusuru veya yanıltmasının bulunmadığını ileri sürmüştür. Doktora diplomasının iptal edilmesi ile atanmış olduğu yardımcı doçentlik kadrosunun elinden alınmasının eğitim hakkının ihlalini teşkil ettiğini ileri sürmüştür.
Adalet Bakanlığı ise görüşünde Yüksel Baran kararına atıf yaparak devletin düzenleme ve uygulamalarında sahip olduğu takdir yetkisi çerçevesinde kısıtlamalar getirilmesinin doğallığının altını çizmiştir. Buna göre yapılması gereken incelemenin de Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen hususlar çerçevesinde yapılması gerektiğini ileri sürmüştür. Başka deyişle idare mevzuata uygunluk konusunda kararlı olduğunu belirtmiş ve yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu savunmuştur.
Anayasa Mahkemesi, eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir nitelikte olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu hakkın eğitim kurumlarına erişim hakkı ile birlikte eğitim alan kişinin de bu eğitimden menfaat sağlamasını kapsadığı yorumunu yapmıştır. O halde diplomanın iptali ile alınmış eğitimin geçersiz sayılması 42. maddenin ihlali anlamına gelecektir.
Anayasa Mahkemesi, öncelikle 13. madde uyarınca temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması bakımından olası bir müdahalenin yalnızca kanunla ve meşru bir amaç çerçevesinde, ölçülü bir şekilde yapılabileceğini hatırlatmıştır. Eğitim hakkı bakımından devlet özünde sınırlama yetkisi içeren kısıtlı bir takdir alanına sahiptir. Somut olay bakımından kanunilik şartı ise, yukarıda açıklandığı üzere, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Lisansüstü Eğitim Yönetmeliği’ne dayanılarak yapılmış işlemle sağlanmıştır.
Ölçülülük ilkesi hususunda ise müdahale ile ulaşılmak istenen amacı değerlendirilirken, somut olayda başvurucu ve idareye isnat edilebilecek kusurlar incelenmiştir. Buna göre başvurucu, kendisine haklar ve ödevler yükleyen Üniversite Yönetmeliği’ni bilmekle yükümlüdür. Bununla birlikte sınav için gerekli şartların sağlandığı kararını veren idare hatalı bir değerlendirme yapmış olduğundan kusurlu bulunmuştur.
İdarenin kişinin hilesi veya açık hata dışında uyguladığı hatalı işlemler bakımından geri alma süresi, Danıştay içtihatları ile iptal davası açma süresi ile sınırlandırmıştır. İyi yönetişim ilkeleri, kamu otoritelerinin uygun zaman ve yöntemle hareket etmesini öngörür. Buna göre kamu yararının söz konusu olduğu hallerde idare tutarlı hareket etmekle yükümlüdür.
Mahkeme somut olayda idarenin hatasının ortaya konmuş olduğu yönünde karar vermiş olup işlemin üç sene sonra geri alınması bakımından da kusurlu olduğu sonucuna ulaşmıştır. Üstelik bu hatadan kaynaklanan sorumluluğun tamamının başvurucuya yüklenmesinin de kamu menfaatleri ve bireysel yarar arasında gözetilmesi gereken dengeyi korumadığını tespit etmiştir. O halde tesis edilen işlemler idarenin tutarlılığı ve dolayısıyla da iyi yönetişim ilkeleri ile çelişmektedir.
Somut olayda idarenin kendi yükümlülüklerini ihlal etmesi orantılılık şartını sağlamadığından Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkına ölçüsüz bir müdahalede bulunmasına yol açmıştır.
Tespit edilen eğitim hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılanma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi tarafından, Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiğine oybirliğiyle karar verilmiştir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, eğitim hakkının korunması ve idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması açısından önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. İdare, kendi takdir yetkisi alanına giren hususlar bakımından yapacağı işlemlerde makul yöntem ve sürede işlemleri yapmak ve tutarlı olmakla yükümlüdür. O halde idare tesis edilecek müdahalelerde amaç ve araç arasında bir dengenin kurulması gerekmektedir. Takdir yetkisi sınırsız bir alan olmayıp, kanunilik şartı bakımından Anayasa Mahkemesinin denetimi alanına girmektedir.
İncelenen kararda ön plana çıkan husus, idarenin tutarlılığı ve iyi yönetişim ilkeleridir. Diğer bir deyişle, ilgili kişinin hilesi veya açık hata bulunmayan idari işlemlerde mevzuata aykırılık bulunması halinde bu işlem geri alınabilir olmakla birlikte, iptal davası açmak için gerekli süre (60 gün) aşıldıktan sonra geri alma işlemi ölçülülük kriteriyle bağdaşmayacak ve hukuki belirlilik ilkesinin de ihlalini oluşturacaktır. Zira geçmişe etkili olarak sonuç doğuran geri alma işlemi ile kazanılmış hakka müdahale edilmektedir.
Somut olayda İdarenin kendi hatası sonrasında tesis ettiği idari işlemi, aradan üç sene geçtikten sonra iptal etmesi, başvurucunun eğitim hakkını elinden alarak geçmişe etkili sonuç doğurduğundan, iyi yönetişim ve idarenin tutarlılığı ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Saygılarımızla,
Tunca Avukatlık Ortaklığı